Kardeşlik Destanı ve Terörsüz Türkiye: Bir Milletin Kararlılığı
Barışın bedeli olur. Ama ihanetin faturası daha büyüktür. Türkiye, bugün her ikisini de çok iyi ayırt edecek bir olgunlukla yürüyor yolunda…
Bugün Türkiye, tarihî bir eşiği sessiz ama son derece kararlı adımlarla geçiyor. Bir zamanlar “çözülme” diyerek servis edilen o karanlık girişimlerin çok uzağında, bu kez milletin onurunu zedelemeyen, şehitlerimizin aziz hatırasını incitmeyen ve devletin vakarını esas alan bambaşka bir sürece tanıklık ediyoruz.
Çünkü artık adı ne olursa olsun, bu milletin hiçbir ferdi, şehitlerin emanetine gölge düşürecek bir yolu doğru bulmaz, bulamaz.
Ve bilinmelidir ki; terörsüz bir Türkiye hayali, şehitlerimizin kanlarıyla sulanmış bu topraklarda hepimizin müşterek duasıdır.
Evet, bir dönem bu ülkenin ayağına kanlı bir pranga gibi dolanan, nice ocakları söndüren o kirli yapılar, artık Türkiye’yi esir alamıyor. Çünkü devlet aklı, bu kez hem geçmişten ders alarak hem de geleceği inşa etme sorumluluğuyla hareket ediyor.
Bu süreci sıradan bir güvenlik politikası meselesi gibi görmek büyük eksiklik olur. Bu, aynı zamanda toplumsal barışı yeniden inşa etmek, yıllardır birbiriyle konuşmaktan çekinen kesimlerin kalplerini yeniden birbirine ısındırmak anlamına geliyor.
Ve tam da bu yüzden; şehitlerimizin uğruna can verdiği değerler, bugün atılan her adımın pusulası konumundadır.
Bu sürecin başarısı; sadece devletin değil, hepimizin ortak meselesidir. Çünkü terörün olmadığı bir Türkiye; sadece doğuda değil, batıda da güvenlik, huzur, yatırım ve kalkınma demektir.
Dün Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin grup konuşmasında verdiği destek, bu sürecin ne kadar geniş bir siyasi mutabakatla yürüdüğünü açıkça ortaya koymuştur. Cumhur İttifakı’nın omuz omuza verdiği bu mücadele, tarihin ileride çok daha iyi anlayacağı bir stratejik ittifaktır.
Sayın Bahçeli’nin yıllardır dile getirdiği “önce ülkem” ilkesi, bugün bu hayırlı zeminde bir kez daha vücut bulmuştur. Kendisine bu sağlam duruşu, bu devlet sorumluluğunu ve milletle kurduğu gönül köprüsü dolayısıyla kalpten teşekkür etmemek mümkün değil.
Elbette yol uzun, engeller var, karanlık eller hâlâ devrede olabilir. Bu süreç bir “yol kazası”na kurban gitmemeli. Çünkü bu kez mesele sadece siyasî başarı değil, milletin kaderini belirleyecek bir istikamet tayinidir.
Şehitlerimizin gölgesinde, onların davasını yarım bırakmadan, aynı kararlılıkla, aynı vakar ve sabırla bu sürecin sonuna kadar gidilmelidir.
Ve o büyük gün geldiğinde, yani terörün bu topraklardan tamamen kazındığı o tarihi müjde verildiğinde…
Milletçe bir olup, “İşte başardık!” diyebilmenin onuru hepimizin olacaktır.
Ve bu onur, her şeyden önce, şehitlerimizin gözünde bir zafer nişanesi olarak parlayacaktır.